DOĞADAKİ DELİLLER

8 Kasım 2007 Perşembe

DOĞADAKİ DELİLLER
Diğer Konular


Thomas Alva EdisonDoğadaki yaratılış delilleri zaman zaman tasarım olarak nitelendirilmektedir. Ancak doğadaki yaratılış delilleri ile bizim yaptığımız tasarımlar arasında büyük farklılıklar mevcuttur. Bu farklar daha çok insan yapısı tasarımların ortaya çıkış şekli ile ilgilidir. Örneğin bizlerin tasarım yaparken sık sık kullandığımız “bilgi aktarımı” denen olayın doğada olmadığı görülür. Bir mühendis bir denizaltının suya dalıp çıkması için gerekli bilgileri bir başka mühendise aktararak başarısız bir tasarımı işler hale getirebilir. Ama suyun içinde solungaç tipi solunum yapan bir balığın, karadaki bir kertenkeleninki gibi bir solunum sistemini nasıl geliştirmesi gerektiğini bir başka kertenkeleye aktarması imkansızdır.

Bizler tasarımlarımızı değişik modeller yaparak ya da çeşitli denemelerde bulunarak mükemmelleştirebiliriz. Örneğin Thomas Alva Edison elektrik ampulünü ilk defa yaptığında tüm bu niteliklerini kullanmıştı. Elektrik enerjisini ışık elde etmek için nasıl kullanması gerektiğini biliyordu. Bunun için gerekli sistemi kuracak bir beceriye de sahipti. Bir model yapmış ve bunda değişik malzemeleri deneyerek en iyi verimi yakalamaya çalışmıştı. Yaptığı çeşitli modeller sonucu birinde karar vermiş ve tarihe elektrik ampulünün mucidi olarak geçmiştir.

Kuş

KediDoğadaki canlılar, kesinlikle Edison’un ampulü ile aynı süreçten geçmemişlerdir. Bir kere doğadaki yaratılış delilerinin deneyim ile ortaya çıkması düşünülemez. Çünkü insan yapısı bir tasarımın üzerinde defalarca değişiklik yapabilirsiniz. Ama söz konusu olan bir canlı ise bu imkansız hale gelir. Canlılardaki sistem ve organların çoğu, çok sayıda bağımsız parçanın bir arada çalışmasıyla işlev görür. Bu parçaların bir tanesi dahi olmasa ya da sakat olsa, organ hiçbir işe yaramaz. Canlılığın temel birimi olarak kabul edilen hücre hakkında biraz bilginizin olması bunu anlamanız için yeterlidir:

“…Vücudunuzdaki her hücre saniyede ortalama 2000 protein oluşturmaktadır. Her saniyede, her hücrede ve hiç aralık verilmeksizin. Hücreler bunu öylesine mütevazi bir tavırla yapmaktadırlar ki biz bunca faaliyeti hiç ama hiç hissetmeyiz. Protein yüzlerce aminoasidin bir araya gelerek oluşturduğu bir dizidir ve aminoasitlerde yaklaşık on milyon atomdan oluşan beş yüz kadar aminoasidi seçip bunları önceden seçilmiş olan dizilerde organize ediyor, bir araya getiriyor her bir dizinin spesifik bir şekilde kıvrılıp kıvrılmadığını kontrol ediyor ve daha sonra her bir proteini her nasılsa bu özel proteine ihtiyaç duyduğunun işaretini veren belli bir alana, bazılarını hücre içine, bazılarını hücre dışına gönderiyor. Bu işlem her saniye, her hücrede tekrarlanıyor. Bedenimiz yaşayan bir mucizedir.”(1)

İnsan Vücudu

SaatHücrenin bu işleyişi bir saate göre kat kat daha karmaşıktır. Hücredeki bileşenlerin sayısı saattekinden çok daha fazladır. Bugün bilim adamları hücredeki bu karmaşık ama son derece düzenli işleyiş karşısında hayranlıklarını gizleyemiyorlar. Geçtiğimiz yüzyılın başında hücre ile ilgi kitap sayısı birkaç tane iken bugün bu konuda kütüphaneler dolusu kitap ve doküman mevcut. Bu durum “hayatın kökeni nedir?” sorusunu gündeme getirmektedir:

“Hayatın başlangıcına dair öne sürülen bütün moleküler, biyolojik ve kimyasal görüşleri ayrıntılarıyla inceleyip, bu konuda bulabildiğim bütün kitap ve makaleleri okudum. Ancak tatmin edici bir izahat ile henüz karşılaşmadım. Temel sorun ilk canlı sistemi için gerekli olan orijinal modelde (DNA ya da RNA) yatmaktadır. En temel özlerine indirgense bile, bu model çok kompleks bir yapıda olmalıydı. Sadece ve sadece bu modele dayanılarak, bir yaratıcının varolduğunu söylemek gayet makul bir şey olacaktır.”(2)

DNA
Storrs Connectuit Üni. Hücresel ve Moleküler Biyoloji Profesörlüğü yapan Prof. Jay Roth hücredeki mükemmel yapı ve organizasyonun Allah’ın varlığının ispatı için yeterli olacağını şu cümlelerle anlatır: “Sadece tek bir proteinin, örneğin glikojen fosforilizin fazlasıyla kompleks yapısı bile insanın kafasını karıştırmaya yetiyor. Protein sentezi, DNA replikasyonu ve onarımı ve aynı oranda karmaşık olan daha yüzlerce süreç göz önüne alındığında insan ancak huşu olarak tanımlanabilecek bir hisle baş başa kalır.”

Alıntılar

(1) Gerald L. Schroeder, Tanrı’nın Saklı Yüzü, Gelenek Yayıncılık, Nisan 2003, İstanbul, ss.67-68
(2) Henry Morgenau & Roy Abraham Varghese, Kosmos Bios Teos, Gelenek Yayıncılık, Ekim 2002, İstanbul, s.185.

(361 KB) Word doc (zip)
(270 KB) Adobe pdf (zip)

0 yorum: